GİZEMİNİ KORUYAN RÜYALARIMIZ İÇİN… RÜYALAR NEDEN VARDIR? VE BAZEN ONLARI NEDEN HATIRLAYAMAYIZ?

İnsan doğasında gizemini koruyan ve psikolojinin temel tartışmalarına konu olan olaylardan biri de rüyalardır. Rüyalar dini ve psikolojik faktör olarak ele alınmaya çalışılır. Rüyada gördüğümüz sembollerden mesajlar almaya çalışır ve alabildiğimiz mesajlara göre de yaşamımızı ve kararlarımızı şekillendiririz. Psikoanalitik kurama göre de rüyalarda görülen sembollerin bilinç düzeyinde çağrıştırdığı anlamlara odaklanır ve rüyanın psikolojik temeline inmeye çalışırız.

Freud, rüyaları bilinçaltına giden asil bir yol olarak tanımlar. Ona göre bilincimizde yer alan dürtü ve isteklerimizi içinde bulunduğumuz çevreye göre ya karşılar ya da bastırma savunma mekanizmamızla bilinçaltına göndeririz. Bu yüzden bilinçaltı oldukça karmaşık bir yerdir. Uyku esnasında ise bilinçaltındaki karmaşık düşünce yapılarımız bilinç düzeyine gelmek ve karşılanmayan istek ve dürtülerimizi karşılamak ister. Bir nevi uyku esnasında düşüncelerin hızlıca bilinçaltından taştığını düşünebiliriz. Bu da bize id ile ego arasındaki uzlaşma çabalarının uykumuzda da devam ettiğini gösterir. Ego, her nasıl bilinç düzeyinde karşılanamayacak dürtülerimizi engelleme çabasındaysa bu işlevini bilinçaltında da sürdürür. Taşmaya çalışan düşüncelerimizi engellemeye çalışır ve onları böylelikle de bilinçten uzak tutar. İşte bu aşamaya Freud ‘rüya sansürü’ adını verir [1]. Yani bilinçaltımızdan bilincimize uyku esnasında gelmeye çalışan düşüncelerimizi ego, rüya adını verdiğimiz olaya çevirerek düşünceleri bilinçten uzak tutar. Freud’un ifadesine göre eğer id ile ego arasındaki tartışmanın sonucu rüya görmek olmasaydı her düşünce uçuşmasında uykumuz bölünecekti ve bilincimize gelen düşünceyle uğraşmaya başlayacaktık [2]. Ancak ego, işlevini uyku sırasında da kusursuz yerine getirebildiği için bizim uyumamıza yani dinlenmemize ve bilinçaltına gönderdiğimiz düşüncelerin orada kalmaya devam etmelerine yardımcı olmaktadır.

Uykumuzdaki rüya sürecinin oluşumunu Freud bu şekilde açıklamaktayken akıllardaki bir soru da kimi rüyaların neden hatırlanabildiği kimilerinin ise neden unutulduğudur. Bu noktada farklı görüşler ileri sürülmüştür. Freud’a göre hatırlayamadığımız rüyaların nedeni onları da bastırma mekanizmamızla bilinçaltımıza geri göndermemizdir. Ancak yeni dönem kuramcıları rüyaları hatırlayamama durumunu farklı nedenlerle açıklamışlardır. Öyle ki; Goodenogh (1991)’a göre rüyaları hatırlamada güçlüğün nedeni kişinin geri çağırma becerilerindeki eksiklikten kaynaklanmaktadır. Yani bilinç düzeyindeki (uzun süreli bellekteki) bir bilgiyi, geri çağırma becerilerindeki eksiklikten dolayı hatırlayamayan birey rüyalarını da hatırlayamamaktadır. Bu konuya dair bir diğer görüşte rüyaların üzerinden zaman geçtikçe unutulduğudur. Yani rüyadan uyandığımız anda hatırlayabildiğimiz rüyaları engellenme hipotezine göre zaman geçtikçe unuturuz.

Ancak Schonbar (1965), rüyaları neden hatırlayamadığımızı açıklarken bu konuyu yaşam tarzı ve kişilik özelliklerine yükleyerek ilginç bir düşünceye yol açmıştır [3]. Bu düşünceye katılan Wolcott ve Strapp (2002) rüyaları neden hatırlayamadığımızı açıklarken şu ifadeleri kullanmışlardır; “zamanlarını acele­ci ve başarı odaklı düzenleyen bireylerin, uyanır uyanmaz günün getireceklerine dair düşüncelerle meş­gul olan zihinleri rüya detaylarını ketliyor olabilir. Yaşam tarzı hipoteziyle uyumlu bir diğer bulgu da içedönük, yaratıcı, bağımsız ve farklı düşünme becerilerine sahip bireylerin bu özel­likleri taşımayan bireylere göre rüya çağırmada daha ba­şarılı olduğudur. [4]”

Anlaşılacağı üzere rüya oluşumu; bilinç düzeyinde ki karşılanamayan dürtülerimizin bilinçaltından uyku sırasında çağlayarak tekrar bilince dökülmesine engel olmak amacıyla ego sisteminin ortaya çıkardığı bir mekanizmadır. Rüyalar bizim uykumuzun devam edebilmesine ve bilinçaltına gönderdiklerimizin orada kalmasına yardımcı olan şeylerdir. Rüyalarımızın hepsini hatırlayamıyor olmamızın nedenine dair de birbirinden farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu görüşler; rüyanın hangi uyku evresinde görüldüğü, rüyanın üzerinden ne kadar zaman geçtiği, yaşam tarzımız ve kişilik özelliklerimiz ile ilişkilidir.

KAYNAKÇA

[1] Erich Fromm, Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları, çev.: Aydın Arıtan, Arıtan

Yay., I. Baskı, İst., 1981, s.128.

[2] Engin Geçtan, Psikanaliz ve Sonrası, Maya Yay., II. Baskı,Ankara, 1984, s.15,16.

[3] Schonbar, R. A. (1965). Differential dream recall frequency as a component of “life style”. Journal of Consulting Psychol­ogy, 29(5), 468.

[4] Wolcott, S. ve Strapp, C. M. (2002). Dream recall frequency and dream detail as mediated by personality, behavior and attitude. Dreaming, 12(1), 27-44.

Akot, B., (2010)., “Freud’un Rüya Metodu”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 10 (1), 213-235.

Güven, E., (2015)., “Rüyaların Dili: Psikolojide Rüya Çalışmaları”, Türk Psikoloji Yazıları, 18 (36), 15-25.

Yorum bırakın